Türk ilahiyatçı ve yazar Hayrettin Karaman, sıklıkla kullanılan “Kendine iyi bak” sözünü, Yeni Şafak’taki köşesinde eleştirdi.
“Yalnız kendine iyi bakan insan kendine yönelik hak ve sorumluluğunu yerine getirmiş olabilir, ama bunu bile başarabilmek için diğer varlıklara yönelik hak ve borçların yerine getirilmesi şartı yok mudur” diyen Karaman, köşesinde şu ifadelere yer verdi:
Bu anlayış ve uygulama bize göre değil, bunu biraz açacağım da, yapay zekâ bile bakın bu anlayışa ne diyor:
‘Niyette aşırılık: Kendine aşırı yüklenmek (bulaştırıcı benlikçilik veya bencillik olarak algılanabilir) yerine dengeyi korumak önemli.
Toplumsal sorumluluk: Kendine bakarken çevreye zarar vermemek, paylaşımcı ve adil olmak gerekir.’
Demek ki, dengeyi korumak, çevreye zarar vermemek, paylaşmak ve adil olmak bütün insanlık için temel insanî-ahlaki değerler.
Bunlara da kısa kısa temas edeceğim.
İnsan; hak, adalet, merhamet, sorumluluk ve paylaşması varsa insandır veya Müslümandır:
Sevgili Peygamberimiz (s.a.) Hicretten sonra, Ensar ve Muhacirleri ikişer ikişer birbirlerine kardeş yapmış idi. Hz. Selman-ı Farisi (r.a.) ile de Ensar’dan Ebu’d-Derdâ’yı kardeş yaptı. Bir gün Selman, kardeşi Ebu’d-Derdâ’nın evine uğradı. Kapıyı Ebu’d-Derdâ’nın hanımı açtı. Fakat hali perişandı. Hz. Selman, “Nedir bu halin?” diye sordu. Ümmü’d-Derdâ, “Kardeşin Ebu’d-Derda’nın dünya ile alakası kalmadı” dedi. Ebû’d-Derdâ kendini ibadete vermiş, ailesini ve dünya işlerini ihmal ediyordu. Bunun üzerine Selman-ı Farisi (r.a.) ona şöyle dedi: “Kardeşim, Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin de üzerinde hakkı var, âilenin de hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver.” Selman’ın bu sözü peygamber efendimize ulaştığında “Selman doğru söylemiş” buyurdu.
Yalnız kendine iyi bakan insan kendine yönelik hak ve sorumluluğunu yerine getirmiş olabilir, ama bunu bile başarabilmek için diğer varlıklara yönelik hak ve borçların yerine getirilmesi şartı yok mudur?
Şimdi moda oldu, insanlar vedalaşırken “Kendine iyi bak” diyorlar”; insan yalnız yaşayabiliyor mu, insan bütün ihtiyaçlarını başkalarına muhtaç olmadan temin edebiliyor mu, herkes yalnızca kendine iyi bakacak, başkalarının hal ve durumu onun ilgisi dışında kalacaksa “kendisi de ilgi dışında” kalmaz mı? Bu ne kadar absürt bir söz, ama moda!
Şimdi konumuz bu değil ama, “Günaydın” da böyle, “Dağ başını duman almış…” gibi.
Yahu, normal iklimlerde gün(düz) aydın olur, gece karanlık olur, bir kimse için sabah duası veya iltifatı olarak günün karanlık değil de aydın olmasını dilemek saçma değil mi?
Diyeceksiniz ki, bu ifade mecâzîdir, maksat “ruhunu karartan, bunaltan şeyler olmasın” demektir; maksat bu olsa da ruha selamet lütfedecek olan varlığa atıf nerede, bu mutlu durum karşı tarafın böyle olsun demesi ile mi olacak. Allah, duâ, dînî içerik… nerede!
Hayır ve selamet kelimelerinde bu maneviyat vardır; sabah veya gün hayırlı olsun, selamatle gidin, Allah’a ısmarladık, Allah’a emanet… Bu ifadeleri niçin unutuyoruz da sözlük anlamı gevezelik olan “günaydın” diyoruz, doğrusu karşı taraf da buna “gece karanlık” diye cevap vermeli, sonra gökte bulutlar yıldızlar var, yerde dağlar ovalar var diye “musahabe” devam etmeli(!).
Modaya kapılıp kendime iyi bak felsefesini yaşayanlar veya birbirine temenni edenler ede dursunlar insanlık ölmedi; dünyanın birçok ülkesinden dini, dili, rengi, dünya görüşü farklı insanlar ölümü göze alarak Sumud Filosu’na katıldılar, dalgalarla boğuşarak, dronları aşarak yollarına devam ediyor, Gazze’deki insanlık dramına çare olmaya can atıyorlar. İşte bu insanlar bu dünyada var oldukça “Kendine iyi bak” felsefesi revaç bulmayacaktır, bulmamalıdır: Bu ahlak kahramanları var oldukça denge, sorumluluk, paylaşma, merhamet, adalet… yani insanlık var olmaya devam edecektir.